Bir Annenin Kaleminden: Çocuk Eğitimi Üzerine En İçten Yolculuk
Bu kitap bir annenin yüreğinden, bir annenin gözlerinden, bir annenin sesinden doğdu. Çocuk yetiştirmenin yalnızca kurallarla, yöntemlerle, disiplinle değil; en çok da sevgiyle, anlayışla ve içsel bir yolculukla mümkün olduğuna inananlar için yazıldı.
Anneliğin iniş çıkışlarını, gözyaşlarını, umutlarını, uykusuz gecelerini, en derin sorgulamalarını ve en büyük zaferlerini anlatıyor. Sadece teorik bilgiler değil, gerçek duygular, yaşanmış hikâyeler, içten gelen çözüm yolları sunuyor. Bir annenin kalbinde büyüyen, bir annenin elleriyle yazıya dökülen bir kitap bu.
Çünkü çocuk eğitimi sadece bir süreç değil, bir ruh hâlidir. Ve bir çocuğun ruhunu en çok bir annenin sevgisi şekillendirir.
Bu kitap, kendini bazen yalnız hisseden, bazen tükenen ama her şeye rağmen içindeki gücü, sevgiyi ve umudu kaybetmeyen tüm annelere ithaf edilmiştir.
Okurken kendinizi bulacağınız, kalbinize dokunacak, belki gözlerinizi dolduracak ama en önemlisi içinize cesaret ve sevgi bırakacak bir kitap…
Bugün de ölmedim ama yaşadım mı? İnsana en çok yaşamak yakışıyor oysa ki...
Mevlana Celaleddin Rumi diyor ki: “Aldığın yara, ışığın sana sızacağı yerdir.”
Çünkü hayat, her insanı kırar. Seni çok mu üzdüler? Senin de hakkın alınacak. Allah'a güven. O'nun zamanlaması mükemmeldir. Kötü anılarından kurtul. Geçmişin hâlâ şimdiyse, günün ziyandadır. Ömrüne haciz konulmuş gibi yaşamaktan vazgeç. Bu hayat Allah'ın sana bir hediyesi. Allah'a giden yolda ayağına takılan, yolunu kesen ne varsa terket. Ölmeye yüz tutmuş imanını secdelerde dirilt. Rabbine yakarışın olsun; “Ben beni bıraktığımda, Sen beni bırakma.”
İnsan gönlünün artığını söylermiş. İçimde tutamayıp, gönlümden taşanları yazdım. İnsanlardan umduklarımla bulduklarım arasındaki uçurumu yazdım. Bu uçurumun eşiğinde o kadar çok bekledim ki, düşmeme gerek kalmadı... Hayat, ilk olarak kendini yok sayanları harcar. Harcandım. Geçmişimde kötüye dair ne varsa çöpe attım. Ama çöpü atmaya cesaret edemedim. İçimde ki ben çığlık çığlığa bağırıyor, dışımdaki ben ise emanet gülücükler saçıyor. Elimde sapan, gökyüzü avlıyorum. Öyle bir çaresizlik... Öyle bir umut. Belki de öyle bir beceriksizlik. Siz ne derseniz... Kimse sonsuza kadar kalmıyor yanımızda. İnsanlar geliyor, öğretiyor ve gidiyor. Alış buna. Burası imtihan yurdu. Bağlanma, incinirsin. Yarım bıraktığın ne varsa, peşini bırakmaz. Ya kursağında kalır, yutkunamazsın. Ya boynuna dolanır, nefes alamazsın. Birkaç beden büyük hüzünler giyersin. Bal olsa, şifa istemeyeceğin insanlar tanırsın. Her zaman yük sırtlanmazsın. Bazen üzerine devrilir, taşımak zorunda kalırsın. Sadece bir günden diğerine geçerek mi yaşıyorsun yoksa gerçekten yaşıyor musun? Bunu da bir düşün...
Ve son sözüm yine sana: Hayat senden yana olmayabilir. Bari sen, senden yana ol!
Mutluluk bağırır ama hüzün hep fısıldar. Onu sadece hüzünlü kalpler duyar. Üzülürsün, ölürüm sanırsın ama ölemezsin. Adına yaşam derler, yaşayamazsın. Her şeyden uzak kalırsın, en çokta kendinden. Destan yazsan bitiremeyeceğin mevzuları, bir peki’ye sığdırırsın. İşte bu kabulleniştir bazen, bazen de vazgeçiş.
Fedakarlığın fazlası kendi kul hakkına girmektir, yapma...
Bizim yüklediğimiz anlamlardan ibaret değil midir zaten insanlar. Düştükçe kalkmayı öğrenirsin, kalktıkça ne kadar yalnız olduğunu. Yaşadıkların mı ağır gelir yoksa yaşayamadıkların mı, bilemezsin. Elde kalan keşkelerini biriktirmişsin bir hatıra kutusunda. Açıp tekrar tekrar keşke diyorsun. At artık o kutuyu. Müsaade et karanlıkta kalmış umut odana ışık girsin. Yapamam dediğin her şeyin önünde en büyük engelin, kendin olduğunu gör artık. Çekil kendi önünden!..
Tek kanatla uçmak gibidir gurbet.
Bedenin burada olduğu halde kalbinin başka yerde atmasıdır gurbet.
Nefes aldığın halde yaşayamamaktır.
Toplu halde yalnız yaşamaktır gurbet.
Olduğun yerde yabancı, gittiğin yerde misafir olmaktır. Hiçbir yere ait olamamaktır.
Bazen özgürlük, bazen zenginlik, çoğu kez de köleliktir gurbet.
Her memleket şarkısında, içinde duyduğun sızıdır gurbet.
Gittiğinde doyamadığın, geldiğinde bırakamadığındır.
Onurunu, haysiyetini, diplomanı ülkende bırakıp gelmektir bazen gurbet.
Uzakların gerçekten uzak olduğu yerdir gurbet.
Gelip tutunamadığın, kök salıp çiçek açamadığın yerdir gurbet...
Gurbet öyle bir kapıdır ki, girsen yanarsın, girmesen donarsın. Vefasızların elinde ilmek ilmek örülür hayat elbisen. Pembe düşlerin siyaha boyanır gün gün, gece gece...
Ezan sesi ile uyandığın pazar sabahlarına artık çan sesi ile uyanırsın. Attığınız her adımda can kırıkları...
Gerçek hayat hikâyelerinden oluşan bu kitap, "gurbet" denilen hüzün odasına başka bir kapıdan buyur ediyor sizleri…
Çocuğumuzun istekleri ile ihtiyaçları arasındaki farkı iyi bilmemiz gerekiyor. Kendimize (bağımlı değil) bağlı çocuklar yetiştirelim. Çocukken hayatını ne kadar kolaylaştırırsak yetişkin olduğunda hayatı o kadar zor olacaktır.
Saygı ve sevgi görmeyen bir çocuktan saygı ve sevgi bekleyemeyiz. Çocuk sıcağa koşar. Çocuğumuzun sevgi, ilgi, huzur bulduğu yer evi olmalı. Yoksa ilgi gördüğü bir başka yere bağlanır. Diken boş bırakılan bahçede yetişir. Onu güle çevirmek bizim elimizde.
Çocuğumuza kendini kötü hissettirerek, iyi davranışları öğretemeyiz. Ondan bahsederken negatif etiketleme yapmayalım.
Her çocuğun ilerleme hızı farklıdır. Onları itmekten vazgeçelim. Ve babalar lütfen eşinizin yükünü hafifletin ki çocuklarınıza karşı daha sabırlı ve daha mutlu bir anne olsun.
Birçoğumuz anne değil, anneliğin hammallığını yapıyoruz…
Gayemiz hayırlı bir nesil yetiştirmek.
Çocuklarımızın gerçek sahibi değiliz. Onların bizlere Allah;ın birer emaneti olduğunun bilincini taşıyarak, kendi öz değerlerimizle çocuklarımızı yetiştirmeliyiz.
Bizlerin fani hayatta bir imtihanda olduğumuzu düşünürsek, çocuklarımız da bu imtihanın bir parçasıdır. Bu da bizlere çok büyük sorumluluk yüklemektedir. Çocuk sevgimizi ve imtihan sorumluluğumuzu dengede tutmak zorundayız.
Değişen dünyaya ayak uydurabilmek için geleneksel başarılı eğitim usullerini özümüzden kopmadan günümüze taşımalı, her gün kendimizi yenilemeli ve bilgilerimizi güncellemeliyiz.
Hayırlı bir evlat hem bu dünya için hem de ahiret için saadet vesilesidir. Emanettir çocuk çünkü çocuğun maddi manevi eğitiminden ve hayırlı bir kul olmasından anne babası sorumludur.
Birer şehzade veya küçük prenses yetiştirir gibi değil de fiziki açlığını doyurup fikri açlığı ölüme terk etmeden yetiştirmeliyiz. Modern eğitim içinde zayi olan bedenler, çocuklarımız, geleceği inşa edecek nesillerdir.
Çocuklarımıza Allah sevgisini öyle yerleştirmeli ve benimsetmeliyiz ki büyüdükleri zaman "Allah'ı sevdikleri için" O'nun yolundan ayrılmasınlar. Bu sevgi onlardaki imanı koruyacaktır.
Din, zaten gündelik hayat pratiklerimizi çerçeveleyen görev ve bilinç hali değil midir?